Bir Arada Yaşarız Araştırması

Bir Arada Yaşarız Araştırması, toplumda önyargı ve gerilim üreten, bir arada yaşamayı zorlaştıran atmosferin sebeplerini anlamak ama aynı zamanda söz konusu atmosferi aşmak ve “bir arada yaşamak” için toplumun sahip olduğu potansiyeli ortaya çıkarmak üzere hazırlandı ve gerçekleştirildi.

Bir Arada Yaşarız araştırması nicel ve nitel veri toplama teknikleri kullanılarak iki koldan yürütüldü. Araştırmanın nicel verileri KONDA Araştırma ve Danışmanlık tarafından 8-11 Temmuz 2021 tarihlerinde, 2132 kişiyle telefonla görüşmeler yapılarak, nitel verileri ise 16 Haziran – 31 Temmuz 2021 tarihleri arasında SAM Araştırma Danışmanlık tarafından 62 derinlemesine görüşme ve 12 odak grup toplantısı yapılarak toplandı.

Saha araştırmasından elde edilen verilere göre Türkiye’de toplum çok çeşitli kültürel, siyasi, sınıfsal farklar taşıyor. Katılımcılar bunun altını sık sık çizdiler. Toplumdaki farklılıkların yanı sıra bireyler de kendi içlerinde “çeşitlilik” ve “karmaşıklık” taşıyorlar. İnsanlar farklı kültür, sınıf, meslek, eğitim, coğrafya gibi dairelerle ilişkilenirken, ortaya çoğul kesişimler çıkıyor.

Toplum unutkan değil, çok sayıda katılımcı çok olay hatırlıyor ve hatırlatıyor. Hatırlamıyor gibi görünenlerin de bilişsel ve duygusal sermayelerine işlemiş travmalar dolaşıyor.

Ancak otoriter bir siyasal gelenekte, geçmişten gelen ve günümüzde de süren travmatik tarih ve sosyal adaletsizlikler altında farklı kültürel gruplar cemaatleşiyorlar ve siyaset alanında ciddi farklılaşmalar ve kutuplaşmalar ortaya çıkıyor.

Böyle bir ortamda “bir yere ait olmak” söylemi hâkim oluyor; bu söylem çoğulluk haliyle gerilim yaşıyor. Oysa insanlar farklılıklarıyla birlikte insan oluyor. Tatmin olamayan özellikler (saygı görmeyen kadınlık ya da anadil vb.) ise “kimlik” haline geliyor. Yara haline gelen farklar ise radikal kimlikleri besliyor.

Ancak kimliği formüllere sıkıştırmak mümkün değil; gündelik hayat çok karmaşık ve farklı iç içe geçişler söz konusu. Bağlamsal ve ilişkisel olarak evrilen kimlik sürekli değişen bir mücadele alanı… Güven tesis edildiği ve tanışma olduğu zaman önyargılar büyük ölçüde yıkılabiliyor ve bir arada yaşama potansiyeli yükseliyor.

Daha güçsüz, dezavantajlı kesimler, etnik ve mezhepsel gruplar hayatın her alanında, fakat özellikle “bütün vatandaşlara eşit davranması” beklenen devlet nezdinde ayrımcılığa uğruyor. Sosyal adalet sorununun, eşitsizliğin yaşandığı çevrelerde, en zayıf toplumsal kesimler öfke ve hüsranlarını boşaltacakları, kolay hedef olarak “günah keçilerini” (Suriyeliler, Romanlar ve Kürtler) buluyorlar.

“Hem aynıyız hem farklıyız”… Bu “çelişki” değil; karmaşıklığın, yani “normalliğin” farklı tezahürleri. İnsanların aynı beden içinde hem “aynılığa” hem de “farklılığa” vurgu yapması, tanınma isteği eşliğinde bir arada yaşama isteğine tekabül ediyor.

Toplumsal talepler ve çeşitlilik karşısında korkudan beslenen kutupçu zihniyetler adeta saf “inanç” niteliğinde… Onlar için meseleler “vatan-ihanet” ya da “onur, gurur” benzeri unsurlarla oluşan bir duygusal sermayeye sıkışıyor. Öte yandan toplumda çok güçlü bir damar var: Birbirlerinden çok farklı katılımcılar “toplumu bir bütün” olarak görüyor ve diğer insanların da bu toplumun bir parçası olduğunu kabul ediyor.

Aynı kelimelerle ve aynı içeriklerle olmasa da bütün katılımcılar “tanınmak”, “oldukları gibi” kabul edilmek, “güven” duymak, hakarete uğramadan, aşağılanmadan sevgi ve saygı görmek, adaletli bir toplumda yaşamak istiyorlar.

Birçok kişide kamusal alandaki tecrübelerden kaynaklanan “konuşma korkusu” mevcut. Bu tecrübeler insanların demokratik taleplerini dile getirme konusundaki cesaretlerini de kırıyor. Öncelikle, siyaseten konuşma imkânlarının serbestleşmesi gerekiyor.

Kültürel ve siyasi kimlikleşme ve kutuplaşma zihniyetinin dışına çıkabilme potansiyeli en çok sınıf ya da sosyal adalet alanındaki karşılaşmalarda ortaya çıkıyor. Aynı şekilde kadınlar ve gençler en çok yan yana gelen gruplar ve bunlar bir arada yaşama potansiyelini de üretiyorlar. İnsanlar “reel siyasetin” ötesine geçebildiklerinde doğadaki felaketi görüyorlar; aynı zamanda siyasi kutuplaşmayı aşmak için doğa çok güçlü bir ortak payda üretiyor.

Hem kendi haklarını hem de başkalarının hakkını gözetenler (bir arada yaşamak isteyenler) sadece kendi haklarını gözetenlere (başkaları karşısında korku ve güvensizlik taşıyanlar) kıyasla daha güçlü bir niceliğe sahip. Ancak, iç rahatlatıcı bu nicelikten daha da önemli bir bulgu şu: Bir arada yaşamanın anlamı, bir arada yaşamın farklı seslerini sergileyen insanların karmaşık birlikteliğinde yatıyor...

BAYETAV


Raporu İndirin